Her ne kadar mevzuatta ceza avukatı, ağır ceza avukatı, Ankara veya başka yer ağır ceza avukatı gibi sıfatlara yer verilmemişse de halkın beklentisine paralel olarak bu sıfatlar uygulamaya yerleşmiştir. Bunun nedeni kanaatimce insanların her konuda olduğu gibi avukatlıkta da uzmanlaşma aramalarıdır.
Bu çalışmada daha çok adli cezalardan en ağırı olan hapis cezası üzerinde durulacaktır.
Hapis cezaları yukarıda açıklandığı üzere, suçun ağırlığıyla orantılı olarak ağırdan hafife doğru öngörülmüştür.
Hukuk sistemlerinde uygulanan en ağır ceza olan ölüm cezasına ülkemizde son verilmiş olması, cezanın ıslah edici özelliğinin bulunmaması, telafisi olanaksız hatalara yol açabilmesi, en acımasız ceza niteliği taşıması bakımından isabetlidir.
Uzun yıllar cezaevinde hükümlü kalan bir çok kişinin yıllar sonra hatalı yere mahkum edildiği anlaşılmıştır.
En ağır ceza olan ölüm cezalarında ıslah edicilik fonksiyonu bulunmadığı gibi hatanın telafisi de olanaksızdır. Toplumu şiddete karşı korumayı amaç edinen çağdaş bir hukuk düzeninde en ağır şiddeti barındıran bir ceza olan ölüm cezasının yeri yoktur.
İnsan öldürme suçları tarih boyunca en ağır cezalar ile yaptırıma bağlanmıştır. Bu suçla en değerli kabul edilen yaşama hakkı ihlal edilmektedir. Yaşama hakkını korumak devletlerin en önemli görevleri arasında sayılmıştır.
İnsan öldürme suçu, mevzuatımızda, TCY’nin Kişilere Karşı Suçlar başlıklı ikinci kısmında, Hayata Karşı Suçlar başlığını taşıyan birinci bölümde düzenlenmiştir.
Adil yargılanma, hak arama veya iddiaya karşı savunma, insanlık tarihi içerisinde, değişikliğe uğrayarak gelişmiş, zamanla başkasının yardımından yararlanma şekline bürünmüş, nihayet günümüzdeki avukatlık mesleğini yaratmıştır.
Ülkemizde çağdaş anlamda avukatlık mesleği ve baro örgütlenmesi Cumhuriyet ile birlikte gerçekleşmiştir.
Bir müvekkilin, avukattan olan en büyük beklentilerinden biri, aralarında kurulan iletişimin sıklığıdır. Bu beklenti, özellikle ağır ceza davalarında, kendisine ağır ceza avukatı gözüyle bakılan avukat açısından daha yoğun şekilde kendini hissettirmektedir.
Pandemi, ... nedeniyle dünyada olduğu gibi ülkemizde de sıkıntılar yaşanmakta, bunula ilgili olarak her geçen gün farklı önlemler alınmaktadır.
Alınan önlemler kapsamında, cezaevlerinde de kısıtlamalara gidilmiş ve hatta infaz mevzuatında düzenleme yapılarak birçok hükümlünün tahliyesi yolu açılmıştır.
Özellikle tutuklu ağır ceza davalarında bu sorun kendini daha çok hissettirmiştir. ...
Türk Ceza Yasasının (TCY’nin) “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar” başlıklı bölümünde, cinsel saldırı (m.102), çocukların cinsel istismarı (m.103), reşit olmayanla cinsel ilişki (m.104) ve cinsel taciz (m.105) suçları düzenlenmiştir.
Suç oluşturan bir eylemin yasada öngörülen ceza karşılığını belirleyen o ülkenin ceza siyasetidir. Ceza siyaseti ise toplumun bu suçlara bakışına, tepkisine, korunmak istenen hukuksal değerlere göre belirlenir.
Son yıllarda cinsel suçlarla ilgili haberlerin yaygınlaşması bir kamuoyu yaratmış, kamuoyunun gösterdiği tepki ise hem yasaların şekillenmesinde hem de yargıçların verdikleri kararlarda önemli etken olmuştur.
Adalet, hakkı gözetmek ve eşit şekilde yerine getirmek, hukuk kurallarına uymak şeklinde tanımlanmaktadır.
Hukuk, belirli bir zamanda belirli bir toplumdaki ilişkileri düzenleyen ve uyulması devlet zoruna bağlanmış kurallar bütünüdür. Sözcük anlamıyla hakların bütünüdür.
Yargı, egemenlik veya devlet adına hukuku yorumlayan ve ona başvuran mahkemeler düzenidir.
Adalet ve hukuk, birbirinden ayrı düşünülemeyecek kadar iç içe girmiş kavramlardır.
Önceki makalede genel anlamda avukatlık mesleğinin özelliklerine, bu kapsamda ceza avukatlığına değinmiş, ağır cezalık davalarda bir ağır ceza avukatı olmanın önemine vurgu yapmıştım.
Geçen zaman içerisinde karşılaştığım soru ve sorunlar, konuyu yeniden gündeme getirmemi gerekli kılmıştır.
Bu yazıda, ağırlıklı olarak bir ağır ceza avukatında aranması gereken özellikleri irdeleyecek, ağır ceza avukatı olmanın sorumluluk ve gereklerine yer vereceğim.
Demokrasi, zaman içerisinde değişik yorumlara tabi tutulmuş, farklı şekillerde algılanagelmiştir. Ancak belirtmek gerekir ki; çağdaş demokrasi yorumunda, hukuk devleti anlayışı demokrasinin vazgeçilmez bir tamamlayıcısıdır.
Hukuk devleti, başta siyasi gücün hukuk kurallarıyla sınırlandırıldığı devlettir. Hukuk devleti denilince, «hukuka bağlı devlet» anlaşılır. Ancak bu, «kanun devleti» anlamına gelmez. Demokratik olmayan anayasal devlet de bir kanun devletidir. Mutlak çoğunluğa dayanan devlette yasaların adaleti sağlama amacını taşıması ya da adil uygulanması yönetenlerin iradesine bağlıdır.
Hukuk devletinin en önemli özelliklerinden biri savunma hakkının ön planda olmasıdır. Savunma hakkı, günümüzde adil yargılanma hakkının da bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kapsamda avukat, hak arama özgürlüğünün teminatı kabul edilmektedir.
Avukatlık mesleği, dayanağını 1136 sayılı Avukatlık Yasasından almaktadır. 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 1’inci maddesinin ikinci fıkrasında, avukatın, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil ettiği vurgulanmıştır.